8 Kasım 2019 Cuma

Taipidos


İnsanlığın ve edebiyatın öyküleri kahramanların ve antikahramanların öykülerinden mi ibarettir? Selim'in ilk Taipidos öyküsünü tesadüfen bulup okuduğumda açıkçası hiçbir anlam veremedim. Aslında Selim benim ilk ve son okullarımdaki bir arkadaşım. Yazmayı ve okumayı, yaşadığımız toprakları ve dünyayı, tarihi ve yaşanmakta olanı, geçmişin ve günümüzün gizli ve açık ayrıntılarını birlikte görüp öğrendik. Birbirimize pek benzemiyorduk. Ne görünüş, ne kişilik, ne de yaşama ve dünyaya bakış olarak. Selim'in yakışıklılığın çok ötesinde bir güzelliği vardı. Henüz okumayı bile öğrenmemiş kızlar ona hayran hayran bakarlardı. Aslında ben de ona hayranlıkla bakıyor ve başlangıçta hiç kıskanmıyordum. Ne zaman ki Işık'ın ona bakışını gördüm, başımdan aşağı kaynar sular döküldü, üzerime koskacaman bir kaya gelip yerleşti. Tüm yaşama isteğim tükendi. O güzel, o şirin, o bıcır bıcır, o akıllı, o konuşkan, o bilgili, yaşama hep büyük bir sevgiyle ve iyilikle bakan tatlı kız bana değil de ona öyle bakmıştı. Selim'e bakarken Işık'ın yüzünde hissedilen ve aslında hissedilmekle kalmayıp açıkça görünen hayranlık ve yakınlık, birlikte olma isteği, güven ve sevgi değildi yalnızca duyduğum ölümcül kıskançlığın nedeni. Yaşamlarımızın nasıl bir yüzle ve nasıl bir bedenle geçeceği ortaya çıkmaya başladığında Selim, Işık ve ben aynı karede yer almıştık. Selim ve Işık fotoğrafa büyük bir sevinç ve mutlulukla bakmışlardı ve ikisi de o kadar hoş ve güzel görünüyordu ki. Bense yanlarındaki ve dünyadaki bir fazlalık gibiydim. Bu, korkunç bir acıydı. Ölmek istedim. Hemen ölsem hiç üzülmezdim. Ama bir an önce ölmek için hiçbir şey yapmadım. Yıllar geçtikçe ve bizim yüzlerimiz ve bedenlerimiz daha da değiştikçe duygularım ve durumum değişmedi. İlk okul yıllarımızdan sonra Selim'i üniversiteye kadar bir daha görmedim. Orada yeniden karşılaştık ve bu kez Melda'nın ona bakışını gördüm. Ama bu kez yaşama karşı güçlenmiştim, kendimi ve insanları daha iyi tanıyordum. Melda ve Selim çok iyi insanlardı, ben onlar kadar iyi değildim ve asla olamazdım. Herkes onlar gibi olsa, insan yaşamı çoktan sona ermiş olurdu. Herkesin Selim'in Taipidos'u kadar kötü olması gerekmiyor ama yalnız iyilikle de yaşanmaz. Herkesin ve dünyanın yaşamında en azından biraz kötülük de olmalı. Yoksa sessiz ve beyaz bir karanlığın içinde yok olup gideriz. Selim'e kalsa o dünyayı kurtarırken Melda yapayalnız kalacaktı. Herkes ona katılıp destek verse hiçbir iş yapılmayacağı ve fırınlar bile çalışmayacağı için açlıktan ölecektik. Büyük hedeflerle yola çıkan bazı kahramanların bu basit gerçekleri bile görememeleri pek şaşırtıcı. Belki de değil. Napolyon ve Hitler de Moskova'nın soğuğuyla vurulup kırılmamış mıydı?

İyi ki bu yazdıklarımı bizim öğretmenlerden biri okumayacak. Konuyu epey dağıttım, dilin de kafasını gözünü yarmış olmalıyım. Bunları Selim okusa o tatlı gülümsemesi ve gözlerindeki iyilik ışığıyla sevgi dolu yüzünden yansıyan küçük ama geliştirici öneriler getireceğinden eminim. Aslında Selim her şeyi bir yana bırakıp edebiyat eleştirmenliği yapsa, herkes ve bütün dünya için daha iyi olabilirdi.

Selim'in Taipidos'u hangi koşullarda ve nasıl yaratmış olduğunu anlayamadım. Öyküsünün derinliklerinde alt üst, sol sağ, açık gizli, tanımlanabilir başka öyküler ve anlamlar, kolay görülmeyecek mesajlar olup olmadığını merak etmedim, bunları araştırıp bulmaya çalışmadım. Yalnızca en eski arkadaşlarımdan birinin yazmış olduğu öyküyü bulmaya ve aktarmaya çalıştım. Selim Taipidos'la onun öfkesini yazarak tanışmıştı. Sonra "Bir savaş vardı" diyen ve "Bu size neyi hatırlatıyor?" diye soran bazı notlar almıştı. Keşke Taipidos'un Son Savaşı'nı da o yazabilseydi. Ne yazık ki fırsat bulamamış. Öykü için yalnızca kısa bir iki not bulabildim ve Taipidos'la aynı evreni paylaşıyor olabilecek birkaç öyküyle bazı bağlantılar yaratmaya çalıştım. Birçok öyküsü birbirine bağlı görünüyordu. Bu yüzden Taipidos'un altında Selim'in ulaşabildiğim öykülerinin bazılarını listeledim. Sima için yalnızca Yılın Son Günü öyküsünü aldım. Küçük ve küçücük öyküleriyse listeye katmadım. Ama Selim'in yazmış olduğunu ve öykü olabileceğini sandığım bazı başka yazıları ekledim.

Acaba Taipidos'un Son Savaşı, selim'in de iç ve dış savaşlarının sonuncusu muydu?

Taipidos'un Son Savaşı


Bir savaş vardı. Şimdi bir savaş vardı. Bir savaş vardı, korkunç bir savaş vardı, sonsuz sayıda felakete neden olmakta olan bir savaş vardı. Taipidos böyle devasa bir depremi ve bir başka depremler dizisini tasarlamamıştı ama şimdi savaş her yerdeydi. Bu, Taipidos'un son savaşıydı. İnşallah, Yeşil Barış Ülkesi çocukları için ve evrenin bu bölümünü paylaşan tüm yaşam biçimleri için son savaş olacaktı. Eğer bir barış sağlanabilirse, bu yalnızca onyıllar ve yakın çağlar için bir barış olmayacak, ebedi bir barış olacaktı. Yalnız, ancak, eğer; Yeşil Barış Ülkesi'nin çocukları Taipidos'u Kitapidos'a dönüştürmenin bir yolunu bulabilirlerse. Gerçek ve sonsuz bir barış olabilecekti.


Yaşam Benim


"Yaşam benim" dedi Taipidos, ölüm kokan nefesi ve nefret saçan gözleri ve tükenmiş yüzüyle.

"Yaşam benim" dedi Smailos gözlerindeki gençliğin tükenmeyen sevinci ve neşesi ve umuduyla. Içtenlikle gülerek baktı Taipidos'a ve herkese, dünyayı ve evreni selamladı.

"Yaşamak sevmektir ve aşk yaşamdır. Yüzünde ve gözlerinde ışık olmayanın içinde güzellik olamaz. Yaşamın bağlarının ilahi yüceliğini anlayamaz. Tükendikçe öldürür, öldürdükçe tükenir. Yüzü ölüm olur. Gülmeyi unuttukça sevinmeyi, düşünmeyi unuttukça anlamayı, sevmeyi unuttukça inanmayı unutur. Yaşamının tek gerçeği ölüm olur. Kendisi ölüm olur. Ölümün korkusunu ölümsüzlük saçmalığının arkasına saklar. Ölümle ve ölümün kölesi olarak yaşar. Gülmeyi ve sevmeyi unutur. Yaşamayı unutur."

"Yaşam benim" dedi Taipidos nefret kokan nefesi ve ölüm saçan gözleriyle. Yaşamı hatırlatan her şeyi öldürdü. Önce en büyük düşmanlarına saldırdı. Sonra en uzak dostlarına. Sonra biraz daha yakın olanlara. Sonra biraz daha yakın olanlara. Dostlarına cehaleti yaydı. Düşünerek konuşanları ve gülerek bakanları öldürdü. Düşmanları azalmadı, dostu kalmadı. Korku halkalarıyla çevresinde korunma, güçlenme ve genişleme duvarları ördü. Yaşamın içeriye girmesini engelledi. Ölümü dört bir yana gönderdi. "Yaşam ölümdür" dedi. "Ya bana katılıp gülmeden ve sevmeden yaşarsınız ve bir gün ölüp gülebilmeyi ve sevebilmeyi öğrenmeyi umarak beklersiniz. Ya da bana inanmayıp hemen ölürsünüz."

Smailos gülen gözleriyle herkesi ve dünyayı ve evreni selamladı. Taipidos'ların tarihini ve geleceğini düşündü. "Yaşam benim" dedi.

Dağ Keçisinin Düşleri, 18 Mart '12

Müsteşarın Kötü Günü, 01 Nisan '12

Yılın Son Günü, 29 Aralık '12

Sevginin Günü, 14 Şubat '13

Özgürlük Arayışı, 02 Mart '13

Pak Parti, Derin Devler, Nevruz; 23 Mart '13

 Akil Keçiler, 06 Nisan '13

 Taksim'siz Bir Mayıs, 04 Mayıs '13

 Toplumsal Beyin Ölümü, 19 Mayıs '13

 Taipidos'un Öfkesi, 31 Mart '14

Esin Perisi, Aralık 2012

Bakterileriyle Konuşan Adam, Aralık 2012

İlk Bilimkurgu Öyküsü, Şubat 2013

  İnsanlara İnanmıyorum, Eylül 2013

 Garantili Zayıflama, Ekim 2013

 Çöp Bedende Düş Ölümü, Kasım 2013

İlk Tarihsel Öykü, Ocak 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder